Ölmez sağ kalırsak birçok konuda hayatımızda farklı davranış biçimlerinin bizi beklediği yeni bir gerçekliğe gözlerimizi açmanın arifesindeyiz. Arifesindeyiz diyorum ben de dahil bu konularda fütürist fütürist konuşan, 50-100 yıllık projeksiyonlar çizen insanların bu en basit “eşitleme” algoritmasının, yani ölümün insanoğlunca bir kez daha alt edileceğini düşündüren de sanırım şimdiye kadar bunun başarmanın türlü yollarını bulabilmiş olmamız.
Düşünsenize aslında öyle bir türüz ki doğumdan itibaren en az 10 hatta bazen 30-40 yıl ebeveynlerinin aşırı ilgisine ihtiyaç duyan, kendi kendine yetemeyen, sanki özellikle 80-100 yıl yaşaması istenmemiş bir tür insanoğlu. Bildiğiniz üzere bu sistemi hack’ledik, yani kırdık. İki tane erkek çocuğum var. Küçüklüklerinden beri arkamızı döndüğümüz an ilk yaptıkları şey ya baş aşağı yataktan kendilerini atmaya çalışmak, ya da parmaklarını prize sokmaya çabalamak. Oysa doğadaki diğer canlılar da böyle midir bu?
Fütürist değilim aksine 20-30 yıl sonrayı tahmin etmekten ziyade önümüzdeki 3-6 aylık süreleri öngörmeye ve yatırım yapmaya inanırım. 3-6 aylık sürelerde ilgili söylediklerinizden ve yaptıklarınızdan sorumlusunuzdur. 30 yıl sonra arabalara uçacak derseniz kimse sizi 2000’li yıllarda çağırıp -hani arabalar uçuyordu diye sormaz. Teknoloji her 5 ile 10 yıllık dilimlerde farklı bir yöne kırılır ve hep bir tipping point (kırılma anı, devrilme anı) vardır. İçinde bulunduğumuz bu durumda birçok konuyu farklı bir yöne doğru evirecek. Bu konularla ilgili birkaç farklı başlıkta notlar almıştım. Burada da paylaşmakta fayda var.
Gizlilik, Sağlık & Eğitim
- Orwell’in 1984’ünde tasvir ettiği her şeyi gören otorite artık çok da ütopya değil gibi değil mi? Güney Kore gibi birçok farklı ülkede bu otorite, insanları takip etmek, vücut ısılarını ölçmek, o anda nerede olduklarını bilebilmek, nabız hızı vb konularda superior (üst) haklar elde etti bile. Bu hakları geri bırakmak istemeyeceklerdir kolay kolay. Söz konusu sağlıksa gerisi teferruat mıdır? Göreceğiz.
- GDPR, KVKK gibi hayatımıza son birkaç yılda giren kavramlar köklü değişikliklere uğrayacaklar
- Sosyal Mesafe ve insanların yeni edindiği el yıkama alışkanlığı(!) sayesinde grip gibi hastalıklarda azalma olabilir, belki hayatımızdan tamamen çıkacak hastalıklar olacaktır.
- Sosyal devlet anlayışı en azından sağlık sektörüyle birlikte hemen her yerde etkisini hissettirecektir.
- Sadece eğitim sistemimizin değil, eğitmenlerimizin de ne denli geri kalmış olduğuna ilk kez canlı tanık olduk. Devlet okullarından kalbur üstü okullara hemen her yer problemli. 10 yıllardır inovasyon bekleyen eğitim sistemi de bundan sonra aynı olmayacaktır.
İş Hayatı, Yeni İş Modelleri
- İşletmeler dijitalleşmenin Zoom’la video konferans yapmak olmadığını fark ettiler karantinanın 3. Haftası ile birlikte. Süreçler gerçekten dijitalleşecek ve en az insan ihtiyacı ile sürdürülebilir işler yaratmak ana hedeflerden birisi olacak. Bu da algoritmaların iş hayatında yaygınlaşma sürecini hızlandıracak.
- Islak imza, kaşe, yüz yüze onboard (müşteri edinme) vb süreçler sadece işletme tarafında değil devlet destekli regülasyonlar ile ortadan kaldırılacak. Daha geçtiğimiz günlerde, torba kanun ile “ıslak imzasız“ kredi vermenin önü açıldı. Yıllardır lobi yapıyorduk önünü açabilmek için.
- İnsanlar yöneticilerinden ve çalıştıkları şirketlerden daha şeffaf, kendi personeli odağında süreçler bekleyecek. Özellikle eski nesil, ben merkezli, yüksek egolu yöneticilere daha az tahammül edecek çalışanları. Birçok çalışan için çalıştıkları kurumun gerçek yüzünü gördükleri bir süreç oluyor.
- Dijitale taşınamamış konvansiyonel şirketlerde ve dijital doğmasına rağmen günün şartlarını yakalayamayan hantal şirketlerde disruption (yıkıcı inovasyon) çok daha fazla hissedilecek ve bu yeni Dünya’ya doğan modeller çok hızlı pazar payı ve kullanıcı alacaklar bu işlerden.
- Yüz yüze toplantıların büyük kısmı artık yerini online konferanslara bırakacak ve ortalama toplantı süresi muhtemelen 1 saatten 35-40 dakikaya düşecek. Yüz yüze toplantı yapmaya ısrar edenler ayıplanacaklar belki
- Çalışanlar haftanın birkaç günü evinden çalışacak, zira özellikle İstanbul gibi şehirlerde yolda ömür geçiyor.
- Az kaynakla hayatta kalma refleksi olan, hızlı büyümesine rağmen birçok konuda karışık ülkelerden çıkan girişimler ve profesyoneller bu travmayı çok daha hızlı atlayıp global işler yapmaya başlayacaklar. İngiltere, Almanya, Fransa, Danimarka gibi ülkeler ile Türkiye’nin travmayı atlatma süresi arasında muhtemelen dağlar kadar fark olacak.
En azından bizim dönemimiz için, hemen herkesin ortak bir kaygıda buluştuğu, tek millet gibi empati yapabildiği, belki daha önce kaybettiği bazı people(soft) skill – insanlık özelliklerini yeniden keşfettiği, yer yer tüketim çılgınlığına son verdiği bir dönem. Bu dönemi daha önce de birkaç kez söylediğim gibi “kuluçka dönemimiz” olarak adledip en güçlü şekilde, mümkünse bazı yeteneklerimizi keskinleştirerek bu durumdan çıkmak elimizde.