Birkaç ay önce Profesyonellerin tatil planları içerikli bir söyleşiye verdiğim cevapları okurken ister istemez yaz aylarından esintiler hissettim. Bloğumda da bulunsun
Tatil kavramınızı kısaca anlatır mısınız? Örneğin; Deniz-kum-güneş mi, kültür turizmi mi? Neden?
Aslında her ikisi de. Deniz tatili yapmadan tatil yaptığımı hissetmiyor, dinlenemiyorum. Ailece çıktığımız kültür turlarının yorgunluğunu deniz tatili ile atmak gibi bir geleneğimiz var. Bununla birlikte kış turizminin bana oldukça uzak olduğunu söyleyebilirim. Onun yorgunluğunu atabilecek bir şey bulamadım henüz.
İşim gereği sık sık yurt dışı seyahatlerim oluyor. Gerek iş toplantılarında gerek yurt dışı gezilerimizde edindiğimiz deneyimlerin iş ve özel hayatımızda işimize yarayabilecek kaliteli birikimler kazandırdığını düşünüyorum. Dil öğrenmek, görebildiğiniz kadar ülke görmek kendinize yapabileceğiniz en iyi yatırım. Yurt dışı tatili yapamıyorsanız da, gittiğiniz sahil şeridinde tanışabildiğiniz kadar yabancıyla tanışarak, kültürleri, yaşamları hakkında onlarla sohbet etmek büyük bir kazanım.
Bu sene tatilde nereye gitmeyi planlıyorsunuz? Ya da tatil yaptıysanız nereye gittiniz? Neden orayı tercih ediyorsunuz?
Bu sene tatilimize Londra ile başladık. Londra Avrupa’nın doğusu ve batısına kıyasla bambaşka bir medeniyet. Herkesin mutlu olduğu ülkeleri görüp Türkiye’ye döndüğünüzde, kendi ülkemiz için neler yapabiliriz, yanlışları nasıl düzeltebiliriz gibi bir sorgulamaya girişiyorsunuz. Örneğin, Hyde Park’ın çimlerine uzandığınızda, Hyde Park bizde olsa nasıl olurdu acaba diye düşünürken, bir bakıyorsunuz koruma altındaki Kraliçe’nin kuğularından birisi, İngiltere’de yaşayan bir Türk vatandaşımız tarafından besin olarak değerlendirilmiş ve öldürülmüş. Lakin karamsarlığa yer yok; sorgulamaya devam.
Londra seyahatimizi ise, Haziran ayı içerisinde ailece gideceğimiz Bodrum tatili takip edecek. Çocuklu aile olmamızdan dolayı bu tür rotalarda istemeyerek de olsa tatil köylerini tercih etmek zorunda kalıyoruz. Akabinde yine yaz ayları içerisinde Doğu Avrupa ve Uzak Doğu’ya iki ayrı iş seyahatim olacak gibi.
Yurt dışı seyahatlerinin hayata farklı bir boyut kattığını düşünüyorum; onları başka hayatlara açılan farklı bir pencere olarak görüyorum. Eski Genel Müdürüm Sayın Mehmet Sezgin, her toplantıda çalışanlarının fırsat buldukça yurt dışına gitmesini isterdi. Şimdi bu yönlendirmesinin sebebini daha iyi anlayabiliyorum. İster Türkiye’de, ister yurt dışında olsun, özellikle tarihi eserler arasında gezerken insanlığın birkaç yüzyıl boyunca ne denli az geliştiğine tanıklık ediyor ve şaşırıyorsunuz. Günümüzdeki bu hızlı gelişimin gerek yapılar, gerekse insanlar üzerinde yol açtığı tahribatı görebilmenin en iyi yolu tarihsel sürece göz atmak. Günümüze kadar gelebilmeyi başarmış binlerce yıllık eserleri ya da 600 yıl önce neredeyse HD formatında yapılmış resimleri, çizimleri gördüğünüzde, günümüzde her şeyin nasıl “fast-food” konseptiyle hızla tüketildiğini daha iyi anlayabiliyorsunuz.
Tatile giderken çantanızda olmazsa olmazlarınız nelerdir?
İşimiz gereği her an, her yerde ulaşılabilir olmak zorundayız. Günümüzde, hatta son birkaç yıldır en büyük lüks aslında iletişimsizlik. Hatırlayın; kolay ulaşılabilir olmanın lüks olduğu yıllar ne kadar da geride kaldı. Bu açıdan çantamda olmazsa olmazların başında tablet bilgisayarım ve akıllı telefonlarım geliyor. Valizde ufaklığın eşyalarından kalan yerler için elimizden geldiğince hak iddia ediyoruz. Hafta sonu için çadır kurup kamp yapabileceğimiz bir yerlere gidiyorsak, çantada bulunan ekipmanlarımızda ciddi değişiklikler yapıyoruz.
Genelde tatile kiminle çıkarsınız?
Tatile en iyi arkadaşım olan eşimle çıkmaktan büyük keyif alıyorum. Yaklaşık üç yıldır da oğlumuz Ege eşlik ediyor bize. Tabii son yıllarda tatil alışkanlıklarımızda Ege ile birlikte bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldık.
Favori tatil rotalarınızı paylaşır mısınız? Ülke, şehir, oteller…
Yurt içi deniz tatili için Bodrum ve Fethiye favori mekanlarım. Alanya-Antalya gibi nispeten daha sıcak bölgeleri hiçbir zaman sevemedim. Ülke sınırları içerisinde gitmek istediğimiz çok fazla yer var. Fırsat bulur bulmaz Karadeniz ve Doğu Anadolu turu yapmak istiyorum.
Yurt dışında ise, özellikle bisikletle dolaşılabilen şehirlere karşı bir zaafım var. Bunların başında şüphesiz Amsterdam geliyor. İnsanları bu kadar rahat olmasına, diledikleri her şeyi tüketebilmesine rağmen sokaklarında rahat rahat yürüyebildiğimiz, kimseden bir taşkınlık görmediğimiz ilginç bir şehir. Yasaklamanın bir çözüm olmadığını Amsterdam’da çok daha iyi anlıyorsunuz. Diğer taraftan Londra başta olmak üzere, Barcelona ve Berlin yaşayabileceğim şehirlerden. Tarihi dokusu nedeniyle Roma ve Floransa mutlaka görülmesi, birkaç gün geçirilmesi gereken yerler. Özellikle Roma’da birkaç gün geçirince FIAT 500 ve Vespa’lara aşırı ilgi duymaya başlamıştım. Küçük araçların kalabalık şehirlerde ne denli hayat kurtarabildiğini görmüştüm orada. 2. Dünya Savaşı’na meraklıysanız, özellikle savaş sırasında büyük yara almış olan Varşova-Polonya’yı mutlaka görmelisiniz. Oradan birkaç saatlik tren yolculuğuyla Krakov’a geçip çok uzak gözükmesine rağmen aslında çok yakın tarihte yaşanan insanlık ayıbını teninizde hissedebilirsiniz. Slovenya’nın Bled’i ise adeta cennetten bir köşe. Yurt dışında nereyi beğenmediğimi soracak olsaydınız, yanıtım Paris olurdu.